Moda Sahnesi’nin yeni oyunlarından biri olan ‘Selmin Zeki Hanım: Hasta Adamın Kızı’, izleyicilerle buluşmaya devam ediyor. Mürüvet Esra Yıldırım’ın yazdığı oyunda sahnede Yeliz Kuvancı yer alıyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına tekabül eden 19. yy sonu ile 20. yy başında İstanbul’da bir yalının müştemilatında geçen oyun, imparatorluğun son yıllarındaki siyasi gündemin gündelik yaşamdaki aile ve kadın-erkek ilişkilerine nasıl sirayet ettiğini anlatıyor.
‘Selmin Zeki Hanım: Hasta Adamın Kızı’ oyununun yönetmeni Onur Ünsal’la oyunu, dönem kadınlarının yaşadıkları sorunları ve Selmin Zeki Hanım’ın aşka bakışını konuştuk.
‘UZUN SOLUKLU BİR PROJENİN İLK OYUNU’
‘Selmin Zeki Hanım: Hasta Adamın Kızı’ nasıl ortaya çıktı? Oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Oyun, Kemal Aydoğan ile Mürüvet Esra Yıldırım’ın tanışmasıyla ortaya çıkıyor. Kemal abi Moda Sahnesi’nde uzun soluklu bir projenin ilk oyununu yazması için Esra’yla konuşuyor. Esra da bu metinle geliyor. Benim dahil olmadığım ilk aşaması bu şekilde gerçekleşiyor. Ardından repertuar için Kemal abinin gönderdiği oyunların arasında bu metin benim ilgimi çekiyor ve Kemal abi de yönetmenliğini bana devrediyor. Ben de üzerine çalışmaktan çok mutlu olduğum bir metne sahip oluyorum.
Yeliz Kuvancı’nın tek kişilik performansı da alkışı hak ediyor. Onunla yolunuz nasıl kesişti?
Ben Yeliz’i uzun süredir bilirim, o da beni bilir ama böyle bir arkadaşlığımız yoktu. Oyun için aklıma geldi, konuştuk ve Yeliz de derhal projeye dahil olmayı kabul etti. Yolumuzun daha önceden kesişmesi gereken biriyle böylelikle arkadaş olduk. Performansının alkışı hak edeceğinden adım gibi emindim.
‘DÜŞÜNCEMİZE DERİNLİK KATTI’
Sahnede bir de kanuncu var. Müziği banttan kullanmak yerine sahnede bir müzisyeni ağırlamaya nasıl karar verdiniz?
Bu kararlar Kemal abiyle oyun üzerine konuşurken vardığımız kararlar. ‘Dönemin Sesi’ üzerine yaptığımız konuşmaları hatırlıyorum. Şarkıları oyunda ne amaçla kullanacağımızı konuştuk. Esra da zaten metne 7 adet şarkı yerleştirmişti. Bu seslerin, şarkıların ve bunları çalan çalgıcının oyunla ve seyirciyle kurabileceği bağı düşündük ve yolumuz Betül Kaplanoğlu ile kesişti. Esra ve Betül benim de biraz yabancısı olduğum bu eserlere bizi ruhen çok yaklaştırdı. Düşüncemize derinlik kattı diyebilirim. Betül bizi hep oyunun dünyasına götürdü. Çok maharetli bir kanuncu.
Selmin Zeki Hanım, Osmanlı’nın son dönemlerinde kendi halinde yaşayan genç bir kadınken koşullar onu politize edip bambaşka bir dünyaya taşıyor. Biraz bundan bahsedelim mi?
Evet, Esra’nın da yazdığı gibi ‘Hasta Adamın Kızı’ hikayesi bu. 1922 tarihinde son buluyor oyun. Yani Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyet’ine geçişteyiz. Hiç kimse için kolay olmamış. Aslında konumuzun bir taraf olmakla ilgisi yok. Esra yalnızca intihar masası kurduracak bir fenomeni takip ettiriyor bize.
Dönem kadınlarının yaşadıkları sorunlarla günümüz kadınlarının yaşadıkları sorunlar arasında pek bir fark yok. Bunu nasıl açıklamak gerekir sizce?
Tarihteki insanlardan daha zeki ya da daha duygulu olduğumuz yanılsamasını ortadan kaldırmak gerekiyormuş meğer. Bilgiye daha fazla erişiyor olabiliriz ama insan bedeni her dönemde birebir aynı. Manifestolar keskinleşememiş olsa bile kadın hareketi tabii ki var. Ama bu hareketi o dönemdeki duygulanımlardan da anlamaya çalışabilirmişiz meğer. İster inançlı ister gayrimüslim ister yalı kadını ister Cumhuriyet sevdalısı ister Abdülhamid hayranı. Esra merkeze intihar eden kadınlardan birini koyuyor ve yaşananları onun etrafında örüyor. Çok hoş.
Oyunun en dikkat çekici kısımlarından biri Selmin Zeki Hanım’ın aşka bakışı. Aşk onun için bir tür meşaleye dönüşüyor ve kendini var etme yolculuğunda önünü aydınlatıyor sanki diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. Aşk ve cinsellik, tüm sosyal değerleri sınıfları yıkabilmenize yardımcı olan bir duygu galiba. Aşkın yaşanma tarzları o kadar farklı ki. Hele sosyo-kültürel baskılar altında. Meşalen de oluyor mezarın da. Ama duygusu hep yüksek ve yaşamaya dair. Her şeyin “geçmişle” ve “ölümle” ve “atalarımızın hikayeleriyle” ve “toprağın altına olan borcumuzla” sınırlandırıldığı yerlerde aşk çoğunlukla bunlarla bir savaş biçimini de kazanıyor. Alain Badiou bir kitabında “aşk” için “artık bu dünyaya karşı bir deney” olduğunu söylüyordu. Çünkü aşk yaşamak ister. Cenneti bu dünyaya getirir. Cennete sahip olmak için hayatının sona ermesi gerektiğine inanıyormuş gibi görünmüyor sanki.
‘FEMİNİZMİ ENTELEKTÜEL SINIRLARDAN TAŞIRMAK’
Oyunun sonunda sahneye yansıtılan, Osmanlı’nın son yıllarında artan kadın intiharlarına ilişkin makale parçası oldukça etkileyici. Bu konudaki yorumunuz ne?
Gerçekten çok çarpıcı. Özgürlük duygusunun yelpazesini mi açıyor desem, cesareti mi tanımlıyor desem, feminizmi entelektüel sınırlardan taşırıyor mu desem, duygularımızı hakikaten kayıp mı ettik acaba mı desem bilemiyorum. Esra burada oyuna muhteşem bir alıntı katıyor. Bu oyunun yazılma sebebi için bakılabilecek bir kaynak da öneriyor. Bütün oyunun hangi gerçeğe ait olduğunu hatırlatıyor. Yani bu o kadar karışık bir konu ki burada bir şey söyleyip gelişmemiş fikrimi sabitlemek istemiyorum. Okumak, bakmak daha fazla izleyip şahit olmak gerekiyor. Ben bu oyunun öğrencisi gibiyim, herkesi de bu duyguyla oyuna çağırıyorum.
Yönetmenliğin yanında oyunculuk ve çevirmenlik da yapıyorsunuz. Bu branşlar birbirini nasıl besliyor, avantajları ve dezavantajları neler?
Ben aslında oyuncuyum. Yönetmenliğim çok yeni. Ama bu branşlarla uğraşmak müthiş geliştiriyor beni. Hep söyler ve tavsiye ederim; bir oyunun çevirisine oturmak, bir oyuncunun yapabileceği en güzel ısınma. Hiçbir çevirimi basmadım çünkü amacımız bu değil. Amacımız sahneye yardımcı olması. Edebiyatla boğuşmak, yazarla, oyunla yakınlaşmak. Tekrar tavsiye ediyorum. Oturun metnin başına, saatlerinizi harcayın. Tiyatro bilmeyen, oyunu asla konuşturamayan kötü çevirmenlerden de kurtulmuş olursunuz. Gelsin linç.
Bize diğer oyunlarınızdan ve yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Moda Sahnesi’nde ‘Babamı Kim Öldürdü’ devam ediyor. Yine Moda Sahnesi’nde yeni bir oyunda oynamak için hazırlanmaya başladım. Koffi Kwahule’nin bir oyunu. Kemal Aydoğan yönetecek. Tavsiye etmiyorum. Kemal abi hariç kavrayan yok henüz. (Gülüyor) tiyatro.iN’le de çalışıyoruz. ‘Anne’ oyununu yönettim orada. ‘Kim Bu Ben’ oyununda da oynuyorum. Hepsinden çok mutluyum. Dijital mecralarda işlerimiz oluyor, onların reklamını buradan yapmaya gerek görmüyorum. Budur…